Duvarları Yeniden İnşa Etmek
Bölüm 10: Tanrı Sözüne Odaklanmak, Nehemya 8:1:18 Kerem Koç, APK, 30 Mayıs 2010
Giriş:
J. Edwin Orr, şehirlerde olması gereken Tanrı sevgisi ve Ruhsal uyanış hakkında şöyle diyor.
“Tanrı'nın Ruhu, Tanrı'nın halkının hayatlarında, Tanrı'nın sözü aracılığıyla çalışır”. İşte bu bölüm onun için harika bir bölümdür.
Okuma: Nehemya 8:1-18
Kutsal Kitabı Okuma:
Bu halkın ilk ibadet toplantısı gibi, herşeyden daha önemli birşey bu; işlerinden, tarlalarından, hayvanlarından çok daha önemli, Tanrı'nın kim olduğu ve bizden ne istediğini öğrenmek. Halk büyük bir heyecanlar Ezra’yı çağırıyorlar. Dinleyip Kutsal sözleri anlayabilecek herkez bir araydaydı, aynı bizim toplantımızda olduğu gibi. Ezra çıkıp sabahtan öğlene kadar Yasa’yı okudu. İnsanlar Ezra’ya kitabı getir dediler 1. ayete baktığımızda. Ezra’da toplam 6 saatlik bir Kutsal Kitap okuması yaptı (Kutsal Kitabın ilk beş kitabından okudu), 40000 kişiye okudu ve mikrofon kullanmadı. Ben şimdi bu güzel yerde klimalı bir odada, hatta çay kahve eşliğinde Kutsal Kitabı 2 saat okumaya kalksam herkes toplantıyı terk eder, herhalde. Bu çağda yaşayan insanların ellerinde Tanrı sözü yok tabii ki, bu sözleri tek duyabilecekleri yer, din adamlarının okuduğu zamanlar. Düşünün herkez bir ağızdan Kutsal Kitabın getirilmesini istiyor, acaba hangimiz bu gün buraya gelip, “Kerem lütfen lütfen lütfen bize Levililer ve Yasa’nın Tekrarı kitabını oku, hemde tamamını oku” diyebiliriz. Tanrı'nın sözünün Kutsal Kitap olduğuna bütün yüreğinizle iman etmiyorsanız, sıcağın güneşin altında bir adamın kitap okumasını dinlemezsiniz, bu insanlar yüreği Rab için çarpan, daha fazla öğrenmek isteyen kişiler. Ne diyor ayet, “Herkes dikkatle dinledi”. Bizim gerçekten şükredecek çok şeyimiz var, bugün ellerimize Tanrı sözünü alıp okuyup, yüreklerimizde yer etmesini sağlayabiliyoruz. Sadece bireyler olarak bunu yapmıyoruz fakat Kilise olarakta bunu yapıyoruz, bir çok Kilisenin aksine biz her toplantımızda Tanrı'nın sözünü okuruz, en az bir okuma yeni antlaşmadan ve en az bir okuma eski antlaşma kitaplarından okuruz. Çünkü bu kitabın Tanrı sözü olduğuna inanıyoruz ve dilimizle ikrar ediyoruz, Mesih’in kurtarıcı olduğuna inanan birey Tanrı sözü ile zaman geçirmeyi bir zevk sayar.
Ezra yüksek bir yerde duruyordu, bazen komik bir şekilde insanlar Pastör’ün topluluktan daha yüksekte bulunmaması gerektiğini söylüyor, oysa ki Kutsal Kitap’ta bile bunun örneğini görüyoruz, Pastör’ün yerden fiziksel yüksekliği değildir mesele olan kişiliksel yüksekliğidir. Ezra gayet alçakgönüllü biri fakat sesinin duyulması için yüksek bir platformda duruyor.
Tapınma:
Ezra halkın önünde kitabı açtığında dahi büyük bir heyecan oluşuyor, herkes birden ayağa kalkıyor. Ezra yüksek sesle Rabbi yüceltiyor, bütün halk ellerini yükseltiyor, ellerini günah için değil yüceltmek için kullanıyorlar . Herkes bu yüceltmeyi Amin, Amin onaylıyor. Bizde senin arzuna duana övgüne katılıyoruz. Hep beraber yere kapanıp Tanrı’yı yücelttiler. Ayakta durduklarını görüyoruz ayetlerde, eminim biraz esneme yardımcı olmuş olmalı. 40000 kişi hep beraber yere kapandılar.
Kutsal Kitabı Yorumlama:
Kutsal Kitap okundu (6 saat), tapınma ve övgü zamanı yapıldı, peki bu kadarla bitti mi? Hayır bu sadece işin okuma kısmıydı ve birde vaaz’da vardı toplantıda. Levililer halka hem Yasa’yı okudular hemde anlayacakları bir şekilde yorumladılar, aynı bugün benim yaptığım gibi, sadece okuyup övgüler sunmuyoruz ama aynı zamanda açıklamasını yapıyoruz. Vaaz bir monologdur, ve malesef bir çok kişi artık topluluklarını diyalog şeklinde yapıyorlar ve maalesef zaman zaman anlamsız konuşmalarda ortaya çıkıyor, bakın Ezra'ya, bakın Levililere, topluluğun önderleri okuyup yorumluyorlar Tanrı sözünü, diyalog beraber ders çalıştığımız zaman yapılır, soru cevap zamanında yapılır, sohpet kahve zamanında yapılır, vaaz yetkili kişi tarafından Tanrı sözünün yorumlanmasıyla olur ve topluluğun görevi alçakgönüllü bir şekilde dinlemek ve öğrenmektir. Ne yapıyordu bu insanlar peki Kutsal Yasa okunurken, hüngür hüngür ağlıyorlar, Tanrı’nın sözünü duydukları için. Bende sulu göz bir adam olduğum için bu konuyu pek deşmiyeceğim. Ama öyle bir şekilde Tanrı sözü okunuyor ve anlatılıyor ki insanlar çok duygulanıyorlar ve belkide okunan Yasa’nın kurallarından dolayı günahlı görüyorlar kendilerini. Çağımızın en önemli Pastör’lerinden Dr. Ferguson ile ilgili o kadar ilginç bir söylem var ki beni hep gülümsetmiştir. Çok harika bir İskoç aksanı ile konuşan Dr. Ferguson toplantıya başlarken toplantı bülteninden duyuruları okurken bile insanlar ağlayarak kendilerini yerlere atıyorlarmış, göz yaşları ile günahlarından tövbe ediyorlarmış. Elbette ki Dr. Ferguson’un ne kadar iyi bir vaiz olduğunu anlatan bir hikayebu fakat, bu insanlar gerçekten gözyaşları ile Tanrı’nın karşısındalar. Bu insanlar beraber bir halk olduğunu anlıyorlar ve Rabbe inandıklarını, tapındıklarını, yücelttiklerini biliyorlar. Biz ayrı bir halkız kardeşlerim, biz yeri göğü ve içindeki herşeyi yaratan merhametli ve sevgi dolu Tanrı’ya inanıyoruz, ancak onun lütfu ile kurtuluşa erişebileceğimize iman ediyoruz, günahlarımızdan bir kurtarıcının aklayabileceğine inanıyoruz. Mesih İnanlıları farklı bir halktır kardeşlerim, Antalya kültüründe farklı bir kültürümüz, Antalya şehrinde farklı bir şehrimiz vardır… Peki önderler bu ağlayışlara nasıl cevap veriyorlar. Ağlamayın, yas tutmayın bugün harika bir gün, bugün Tanrı’nın ayırdığı bir gün, bu gün sevinçli olmamız gereken bir gün. Aynı bizim Pazar günleri İsa’nın dirilişini kutladığımız gibi onlarda sevinçli olmalı. Bizimkisi sanki bir doğum günü partisi, her Pazar sevinçle Rabbimizin dirilişini anımsıyoruz, ve bizim için yaptığı işleri. Onlarda hayatlarında belkide ilk kez Tanrı’nın sözünü bu kadar doyasıya duyabiliyorlar, öğreniyorlar ve tapınabiliyorlar.
Sohpet ve Kahve Zamanı:
Bu sevinçli günde mutlu olmamız gerekiyor. Hatta Nehemya ne diyor, “gidin, yağlı yiyin, tatlı için”, “üzülmeyin, rab’de sevinin, hep beraber yiyip için”. Bir şenlik havası var yani ortamda. Peki ne şenliği bu? Bu Çardak bayramının başlangıcı, onun için hep beraber aynı bizim toplantı sonrasında yaptığımız gibi yiyip içiyor ve zaman geçiriyorlar. Hatta hazırlığı olmayan olana pay versin diyor ayetler, bir zaman geçirme beraber sevinme durumu var. Bu sadece öğrenme, tapınma yada Tanrı sözü dinlemekle ilgili değil aynı zamanda paydaşlıkta bulunmaklada ilgili. Ne kadar çok benzer şeye baktık öyle değil mi? Çardak bayramındaki ilk Kutsal günde halk, Tanrı’nın sözünü dinliyor, Kutsal Kitap okunması dinliyor, tapınıyor, övgüler sunuyor, hatta hep beraber eğlenceli bir zaman geçiriyorlar.
Çardak Bayramı:
Peki bu Çardak Bayramı neyin nesi şimdi? Çünkü sadece o özel gün ile bitmiyor herşey, ertesi günü erkeklerin tamamı tekrar toplanıyor. Ezra yine onlara Kutsal Yazılardan okuyor ve çardak bayramını açıklıyor. Bunun 8 günlük bir bayram olduğunu görüyoruz, Levililer kitabının 23. Bölümünde açıklanıyor. İsrail halkının 40 yıllık çölde geçirdikleri zamanı simgeliyor, daha doğrusu bu zaman içerisinde çardaklarda, çadırlarda yaşadıklarını anlatıyor. Tanrı, İsrail’i Mısır lideri Firavun’un elinden çıkartırken halkın çölde geçirdiği 40 yıllık zamanı hepimiz biliyoruz sanırım, bu zaman sürecinde halkın günahları yüzünden bir çok sıkıntı çektiğini biliyoruz. Her zaman mızmızlanıyorlardı değil mi? “Keşke Mısır’a tekrar gitsek orada şöyle güzel yiyecek var, böyle güzel şeyler var” diye söyleniyorlardı. 11 günlük yolu tam 40 yılda gittiler, bu süreç içerisinde yaptıkları çardaklarla güneşten korundular ve onların altlarında yattılar. Söylentileri yüzünden Tanrı’nın onlara vaat ettiği ülkeyi sadece uzaktan görme fırsatına eriştiler. Her birimizde zaman zaman söylenip mızmızlanıyoruz herhalde, böyle olunca kendi kendinize söyleyin “eğer mızmızlanırsam kilise binasının etrafında 40 yıl döneceğim”. Belki bu söylenmemizi durdururda şükretmemizi sağlar…
Bu bayram onlara atalarının çöldeki durumunu anımsatıyordu, ancak bu bayram sevinçliydi çünkü Tanrı’nın atalarına vaat ettikleri topraklardaydılar. Hatta bu topraklara gelen birçok İsrailli Babil’e sürgüne gitmişti, oysa ki kendileri geri dönen gruptandı. Tanrı onları kurtarmıştı ve ait oldukları şehire gelmişlerdi. Ne yaptı halk, herkes çardaklar yaptı, ağaç dalları toplayıp gölge bir yer yaptılar ve bu 8 günlük zaman boyunca evlerinde değil fakat bu çardaklarda yattılar. Aynı bir kamp havası vardı ortamda, artık sucuk ekmek yapıp Edip Akbayram şarkıları söylediler mi bilmiyorum ama büyük bir sevinç vardı ortamda, çünkü Rab onlara kendi yurtlarını ve bu yeni topluluğu sağlamıştı.
Sonuç:
Halk tekrar beraber bir topluluk olmaktan hoşnut ve inandıkları Rabbi yüceltmek için yüreklerini ona açıyorlar. Peki bizim için bunlar ayetler ne ifade ediyor. Bu topluluğun 2500 yıl önce Rabbin sözünün okunmasını dinlerken ağlaması, saatlerce güneşin altında okunmasını dinlemesi, anlamaya çalışması, Tanrı’yı yüceltmesi ve hep beraber bir paydaşlık içerisinde yiyip, için sevinçle zaman geçirmeleri bize neyi anımsatıyor. Binlerce yıl önceki bu halk tüm yürekleriyle bir topluluk olmak için birbirlerine ve Tanrı’ya yanaştılar. Bugün evinize gidip belkide burada söylenenlerin çoğunu unutmuş olacaksınız. Ama bir şeyi aklınızda tutmanızı istiyorum.
“ Tanrı halkı ancak Tanrı sözünü çalışarak ve onun okunmasını, vaaz edilmesini duyarak Ruh aracılığıyla gelişir.” Bunun için ibadetimizin en önemli kısımlarından hatta ve hatta en önemlisi Tanrı sözünün duyurulması ve yorumlanmasıdır, çünkü ancak böylece inanlı adam ikna olur, öğrenir ve Ruhta gelişir. Tüm hafta boyunca herşeyi kaçırabilirsiniz, fakat burada geçirdiğimiz bu bir saatlik toplantıyı sakın kaçırmayın. Tek bir beden olduğumuz bu iman yolculuğunda, son günler yaklaştıkça; beraber öğrenelim, paylaşalım ve birbirimizi teşvik edelim ve hep beraber söylenmeyi bırakıp Tanrı’nın verdikleri için şükredelim.
Giriş:
J. Edwin Orr, şehirlerde olması gereken Tanrı sevgisi ve Ruhsal uyanış hakkında şöyle diyor.
“Tanrı'nın Ruhu, Tanrı'nın halkının hayatlarında, Tanrı'nın sözü aracılığıyla çalışır”. İşte bu bölüm onun için harika bir bölümdür.
Okuma: Nehemya 8:1-18
Kutsal Kitabı Okuma:
Bu halkın ilk ibadet toplantısı gibi, herşeyden daha önemli birşey bu; işlerinden, tarlalarından, hayvanlarından çok daha önemli, Tanrı'nın kim olduğu ve bizden ne istediğini öğrenmek. Halk büyük bir heyecanlar Ezra’yı çağırıyorlar. Dinleyip Kutsal sözleri anlayabilecek herkez bir araydaydı, aynı bizim toplantımızda olduğu gibi. Ezra çıkıp sabahtan öğlene kadar Yasa’yı okudu. İnsanlar Ezra’ya kitabı getir dediler 1. ayete baktığımızda. Ezra’da toplam 6 saatlik bir Kutsal Kitap okuması yaptı (Kutsal Kitabın ilk beş kitabından okudu), 40000 kişiye okudu ve mikrofon kullanmadı. Ben şimdi bu güzel yerde klimalı bir odada, hatta çay kahve eşliğinde Kutsal Kitabı 2 saat okumaya kalksam herkes toplantıyı terk eder, herhalde. Bu çağda yaşayan insanların ellerinde Tanrı sözü yok tabii ki, bu sözleri tek duyabilecekleri yer, din adamlarının okuduğu zamanlar. Düşünün herkez bir ağızdan Kutsal Kitabın getirilmesini istiyor, acaba hangimiz bu gün buraya gelip, “Kerem lütfen lütfen lütfen bize Levililer ve Yasa’nın Tekrarı kitabını oku, hemde tamamını oku” diyebiliriz. Tanrı'nın sözünün Kutsal Kitap olduğuna bütün yüreğinizle iman etmiyorsanız, sıcağın güneşin altında bir adamın kitap okumasını dinlemezsiniz, bu insanlar yüreği Rab için çarpan, daha fazla öğrenmek isteyen kişiler. Ne diyor ayet, “Herkes dikkatle dinledi”. Bizim gerçekten şükredecek çok şeyimiz var, bugün ellerimize Tanrı sözünü alıp okuyup, yüreklerimizde yer etmesini sağlayabiliyoruz. Sadece bireyler olarak bunu yapmıyoruz fakat Kilise olarakta bunu yapıyoruz, bir çok Kilisenin aksine biz her toplantımızda Tanrı'nın sözünü okuruz, en az bir okuma yeni antlaşmadan ve en az bir okuma eski antlaşma kitaplarından okuruz. Çünkü bu kitabın Tanrı sözü olduğuna inanıyoruz ve dilimizle ikrar ediyoruz, Mesih’in kurtarıcı olduğuna inanan birey Tanrı sözü ile zaman geçirmeyi bir zevk sayar.
Ezra yüksek bir yerde duruyordu, bazen komik bir şekilde insanlar Pastör’ün topluluktan daha yüksekte bulunmaması gerektiğini söylüyor, oysa ki Kutsal Kitap’ta bile bunun örneğini görüyoruz, Pastör’ün yerden fiziksel yüksekliği değildir mesele olan kişiliksel yüksekliğidir. Ezra gayet alçakgönüllü biri fakat sesinin duyulması için yüksek bir platformda duruyor.
Tapınma:
Ezra halkın önünde kitabı açtığında dahi büyük bir heyecan oluşuyor, herkes birden ayağa kalkıyor. Ezra yüksek sesle Rabbi yüceltiyor, bütün halk ellerini yükseltiyor, ellerini günah için değil yüceltmek için kullanıyorlar . Herkes bu yüceltmeyi Amin, Amin onaylıyor. Bizde senin arzuna duana övgüne katılıyoruz. Hep beraber yere kapanıp Tanrı’yı yücelttiler. Ayakta durduklarını görüyoruz ayetlerde, eminim biraz esneme yardımcı olmuş olmalı. 40000 kişi hep beraber yere kapandılar.
Kutsal Kitabı Yorumlama:
Kutsal Kitap okundu (6 saat), tapınma ve övgü zamanı yapıldı, peki bu kadarla bitti mi? Hayır bu sadece işin okuma kısmıydı ve birde vaaz’da vardı toplantıda. Levililer halka hem Yasa’yı okudular hemde anlayacakları bir şekilde yorumladılar, aynı bugün benim yaptığım gibi, sadece okuyup övgüler sunmuyoruz ama aynı zamanda açıklamasını yapıyoruz. Vaaz bir monologdur, ve malesef bir çok kişi artık topluluklarını diyalog şeklinde yapıyorlar ve maalesef zaman zaman anlamsız konuşmalarda ortaya çıkıyor, bakın Ezra'ya, bakın Levililere, topluluğun önderleri okuyup yorumluyorlar Tanrı sözünü, diyalog beraber ders çalıştığımız zaman yapılır, soru cevap zamanında yapılır, sohpet kahve zamanında yapılır, vaaz yetkili kişi tarafından Tanrı sözünün yorumlanmasıyla olur ve topluluğun görevi alçakgönüllü bir şekilde dinlemek ve öğrenmektir. Ne yapıyordu bu insanlar peki Kutsal Yasa okunurken, hüngür hüngür ağlıyorlar, Tanrı’nın sözünü duydukları için. Bende sulu göz bir adam olduğum için bu konuyu pek deşmiyeceğim. Ama öyle bir şekilde Tanrı sözü okunuyor ve anlatılıyor ki insanlar çok duygulanıyorlar ve belkide okunan Yasa’nın kurallarından dolayı günahlı görüyorlar kendilerini. Çağımızın en önemli Pastör’lerinden Dr. Ferguson ile ilgili o kadar ilginç bir söylem var ki beni hep gülümsetmiştir. Çok harika bir İskoç aksanı ile konuşan Dr. Ferguson toplantıya başlarken toplantı bülteninden duyuruları okurken bile insanlar ağlayarak kendilerini yerlere atıyorlarmış, göz yaşları ile günahlarından tövbe ediyorlarmış. Elbette ki Dr. Ferguson’un ne kadar iyi bir vaiz olduğunu anlatan bir hikayebu fakat, bu insanlar gerçekten gözyaşları ile Tanrı’nın karşısındalar. Bu insanlar beraber bir halk olduğunu anlıyorlar ve Rabbe inandıklarını, tapındıklarını, yücelttiklerini biliyorlar. Biz ayrı bir halkız kardeşlerim, biz yeri göğü ve içindeki herşeyi yaratan merhametli ve sevgi dolu Tanrı’ya inanıyoruz, ancak onun lütfu ile kurtuluşa erişebileceğimize iman ediyoruz, günahlarımızdan bir kurtarıcının aklayabileceğine inanıyoruz. Mesih İnanlıları farklı bir halktır kardeşlerim, Antalya kültüründe farklı bir kültürümüz, Antalya şehrinde farklı bir şehrimiz vardır… Peki önderler bu ağlayışlara nasıl cevap veriyorlar. Ağlamayın, yas tutmayın bugün harika bir gün, bugün Tanrı’nın ayırdığı bir gün, bu gün sevinçli olmamız gereken bir gün. Aynı bizim Pazar günleri İsa’nın dirilişini kutladığımız gibi onlarda sevinçli olmalı. Bizimkisi sanki bir doğum günü partisi, her Pazar sevinçle Rabbimizin dirilişini anımsıyoruz, ve bizim için yaptığı işleri. Onlarda hayatlarında belkide ilk kez Tanrı’nın sözünü bu kadar doyasıya duyabiliyorlar, öğreniyorlar ve tapınabiliyorlar.
Sohpet ve Kahve Zamanı:
Bu sevinçli günde mutlu olmamız gerekiyor. Hatta Nehemya ne diyor, “gidin, yağlı yiyin, tatlı için”, “üzülmeyin, rab’de sevinin, hep beraber yiyip için”. Bir şenlik havası var yani ortamda. Peki ne şenliği bu? Bu Çardak bayramının başlangıcı, onun için hep beraber aynı bizim toplantı sonrasında yaptığımız gibi yiyip içiyor ve zaman geçiriyorlar. Hatta hazırlığı olmayan olana pay versin diyor ayetler, bir zaman geçirme beraber sevinme durumu var. Bu sadece öğrenme, tapınma yada Tanrı sözü dinlemekle ilgili değil aynı zamanda paydaşlıkta bulunmaklada ilgili. Ne kadar çok benzer şeye baktık öyle değil mi? Çardak bayramındaki ilk Kutsal günde halk, Tanrı’nın sözünü dinliyor, Kutsal Kitap okunması dinliyor, tapınıyor, övgüler sunuyor, hatta hep beraber eğlenceli bir zaman geçiriyorlar.
Çardak Bayramı:
Peki bu Çardak Bayramı neyin nesi şimdi? Çünkü sadece o özel gün ile bitmiyor herşey, ertesi günü erkeklerin tamamı tekrar toplanıyor. Ezra yine onlara Kutsal Yazılardan okuyor ve çardak bayramını açıklıyor. Bunun 8 günlük bir bayram olduğunu görüyoruz, Levililer kitabının 23. Bölümünde açıklanıyor. İsrail halkının 40 yıllık çölde geçirdikleri zamanı simgeliyor, daha doğrusu bu zaman içerisinde çardaklarda, çadırlarda yaşadıklarını anlatıyor. Tanrı, İsrail’i Mısır lideri Firavun’un elinden çıkartırken halkın çölde geçirdiği 40 yıllık zamanı hepimiz biliyoruz sanırım, bu zaman sürecinde halkın günahları yüzünden bir çok sıkıntı çektiğini biliyoruz. Her zaman mızmızlanıyorlardı değil mi? “Keşke Mısır’a tekrar gitsek orada şöyle güzel yiyecek var, böyle güzel şeyler var” diye söyleniyorlardı. 11 günlük yolu tam 40 yılda gittiler, bu süreç içerisinde yaptıkları çardaklarla güneşten korundular ve onların altlarında yattılar. Söylentileri yüzünden Tanrı’nın onlara vaat ettiği ülkeyi sadece uzaktan görme fırsatına eriştiler. Her birimizde zaman zaman söylenip mızmızlanıyoruz herhalde, böyle olunca kendi kendinize söyleyin “eğer mızmızlanırsam kilise binasının etrafında 40 yıl döneceğim”. Belki bu söylenmemizi durdururda şükretmemizi sağlar…
Bu bayram onlara atalarının çöldeki durumunu anımsatıyordu, ancak bu bayram sevinçliydi çünkü Tanrı’nın atalarına vaat ettikleri topraklardaydılar. Hatta bu topraklara gelen birçok İsrailli Babil’e sürgüne gitmişti, oysa ki kendileri geri dönen gruptandı. Tanrı onları kurtarmıştı ve ait oldukları şehire gelmişlerdi. Ne yaptı halk, herkes çardaklar yaptı, ağaç dalları toplayıp gölge bir yer yaptılar ve bu 8 günlük zaman boyunca evlerinde değil fakat bu çardaklarda yattılar. Aynı bir kamp havası vardı ortamda, artık sucuk ekmek yapıp Edip Akbayram şarkıları söylediler mi bilmiyorum ama büyük bir sevinç vardı ortamda, çünkü Rab onlara kendi yurtlarını ve bu yeni topluluğu sağlamıştı.
Sonuç:
Halk tekrar beraber bir topluluk olmaktan hoşnut ve inandıkları Rabbi yüceltmek için yüreklerini ona açıyorlar. Peki bizim için bunlar ayetler ne ifade ediyor. Bu topluluğun 2500 yıl önce Rabbin sözünün okunmasını dinlerken ağlaması, saatlerce güneşin altında okunmasını dinlemesi, anlamaya çalışması, Tanrı’yı yüceltmesi ve hep beraber bir paydaşlık içerisinde yiyip, için sevinçle zaman geçirmeleri bize neyi anımsatıyor. Binlerce yıl önceki bu halk tüm yürekleriyle bir topluluk olmak için birbirlerine ve Tanrı’ya yanaştılar. Bugün evinize gidip belkide burada söylenenlerin çoğunu unutmuş olacaksınız. Ama bir şeyi aklınızda tutmanızı istiyorum.
“ Tanrı halkı ancak Tanrı sözünü çalışarak ve onun okunmasını, vaaz edilmesini duyarak Ruh aracılığıyla gelişir.” Bunun için ibadetimizin en önemli kısımlarından hatta ve hatta en önemlisi Tanrı sözünün duyurulması ve yorumlanmasıdır, çünkü ancak böylece inanlı adam ikna olur, öğrenir ve Ruhta gelişir. Tüm hafta boyunca herşeyi kaçırabilirsiniz, fakat burada geçirdiğimiz bu bir saatlik toplantıyı sakın kaçırmayın. Tek bir beden olduğumuz bu iman yolculuğunda, son günler yaklaştıkça; beraber öğrenelim, paylaşalım ve birbirimizi teşvik edelim ve hep beraber söylenmeyi bırakıp Tanrı’nın verdikleri için şükredelim.