Duvarları Yeniden İnşa Etmek
Bölüm 12: Ben Bir Karar Verdim, Nehemya 9:37-10:39 Kerem Koç, APK, 19.Haziran.2010
Giriş: J. Edwards, Amerika Birleşik Devletleri’nin en önemli Pastör ve Teologlarından biriydi. 18. Yüzyılda yaşayan bu Tanrı adamı hayatını düzgün yaşayabilmek için 19-20 yaşlarında kendine kurallar listesi yaptı. Bu prensipleri her hafta kendine hatırlattı, böylece ona bu hayatta neyin gerçekten önemli olduğunu ve ne için yaşaması gerektiğini gösterecekti bu liste. Bir iki noktaya bakalım bu listeden.
Kararlarım:
*Karar vedim, hayatımda zaman kaybetmeyeceğim ama var olan zamanı en verimli şekilde kullanacağım.
*Karar verdim, hayatımın son saatinde yapmaktan korkacağım şeyi hiçbir zaman yapmayacağım.
*Karar verdim, Tanrı sözünü öylesine derin ve yürekten çalışacağım ki, hayatımın her bölgesinde hikmet ve bilgide büyüyebileyim.
Peki biz kendimize neleri bu şekilde hatırlatıyoruz. Ben bazen, aklıma iyi olduğunu düşündüğüm bir şey geldiğinde hemen heyecanlanıp, “şöyle bir uygulama yapacağım, şu şekilde Kutsal Kitap okuyacağım, böyle durumlarda şu şekilde davranacağım” diyorum. Ancak genellikle bu fikirler uyuyup uyanınca sabah serinliği ile beraber kaybolup gidiyor. Genellikle bu konulara kendimi vermiyorum maalesef. Fakat gerçekten kendimizi tamamıyla birkaç yaşam prensibine versek, hangi konular olurdu acaba, bir düşünün. Eğer hiç zorlanmadan bırakacak olsaydınız, hangi alışkanlıklarınızdan vaz geçerdiniz ya da tam tersi nelere başlardınız. Kendinize 3-4 hayatsal kural koysaydınız, tüm hayatım boyunca şunu asla yapmayacağım yada her gün bunu yapacağım diye; “ne oludu acaba bu noktalar”. Neyi yok ederdiniz hayatınızdan ya da neye başlardınız. Bugün İsrail halkının aynı kararla karşılaştığını göreceğiz.
Okuma: Nehemya 9:37-10:39
Geçtiğimiz Hafta: Nehemya bir görevli olarak geldiği Yeruşalim’de duvarların inşasından sonra halkında bir beden olarak toparlanması için kolları sıvamıştı. Nehemya’dan son iki vaazımızda Yasa’nın Okunması, Günah ve Tövbe’nin üzerine yoğunlaşmıştık. Hatırlarsanız Yasa okunduğunda halk ağlamış ve günahlarından tövbe etmişlerdi. Şehir de bir uyanış başlamıştı, Tanrı sözünün okunması ile günahlarını gören halk, ağlayış, yas ve tövbeyle cevap vermişti. Halkın gözleri bir anda açılmış ve Tanrı'ya yönelmişlerdi. “Günah işledik, artık işlemeyeceğiz. Tövbe ediyoruz ve Tanrımız senin istediğin bir hayat yaşayacağız” dediler. Yazmalarının ve imzalamalarının nedeni ne kadar ciddi bir antlaşma yaptıklarını vurgulamaktır. Bugün içinde bu geçerlidir öyle değil mi? Ne zaman ciddi bir antlaşma yapsak hemen kağıtlar çıkıyor, imzalar atılıyor, tanıklar onaylıyor... Çünkü bir karar vermek ardından da bu kararı uygulamaya dökmek için imzalamak çok ciddi bir konu. Fakat halk bu ciddiyetin farkında ve tüm halkın önderleri ve antlaşmayı imzalayabilecek tüm inanlılar beraberler. Tüm önderler antlaşmayı imzalıyorlar.
Bazen hayatlarımızda yapmış olduğumuz şeye direk olarak bağlı olan ikinci bir şey geliyor, Antlaşmada aynı böyle.
*Eğer Antlaşma varsa ardından Antlaşmaya bağlılık gelmelidir.
*Eğer İman varsa iyi işler ve hayatların düzelmesi gelmelidir.
*Eğer Sevgi varsa her durumda bağış gelmelidir.
*Eğer Kokoreç varsa midye kesin gelmelidir.
Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir fakat antlaşmada bağlılık yoksa, o zaman antlaşma yok olur.
Antlaşma nedir?“İki ya da daha çok tarafın ortak bir fikir birleşmesi ile oluşan fikir, söz ve davranış birliğidir”. Antlaşmanın içerisinde ki taraflar, için bağlayıcı koşullar vardır. Kutsal Kitapsal antlaşmalarda bunların bereket ve lanetler olarak ikiye ayrıldığını görüyoruz. Antlaşmaya uyarsan bereketlenirsin, uymazsan lanetlenirsin. Ayrıca bir çok antlaşmayı hatırlatmak için bir işaret, sembol bulunur. Ev kira sözleşmesi ya da evlilik hayatımızda yaptığımız antlaşmalara örnektir. Buna örnekler vereceğiz az sonra.
Aynı bu şekilde halk ciddiyetini göstermek için Tanrı ile bir antlaşma yapıyor ve bu antlaşmanın bereket ve lanet getirebileceğinin bilincindeler ve bunu antlaşmanın mühürlenmesi ile tamamlıyorlar. Bu imzalanan kağıt ve mühür onlara devamlı antlaşmanın ciddiyetini hatırlayacaklar.
Peki bu antlaşma neyi içeriyordu. “Günah işledik, artık işlemeyeceğiz. Tövbe ediyoruz ve Tanrımız senin istediğin bir hayat yaşayacağız” artı “hatta bunun için yazılı bir antlaşma yapacağız”.
Öncelikle net bir şekilde belirteyim ki, ben vaazlarımı hazırlarken Kilisedeki herhangi birini hedef alarak bir şey söylemem, zaten bildiğiniz gibi konusal vaazlarda vermiyorum, yani direk kitaptaki bölümleri takip ederek çalışıyoruz. Bugünkü vaazımızın Nehemya10. Bölümden olmasıda bu yüzdendir, gelecek haftada Nehemya 11e geçeceğiz. Şunu söylemeliyim ki vaazın devamı, hem Hristiyan olanları hemde Hristiyan olmayanları rahatsız edebilecek türden bir vaaz. Neden derseniz çünkü dünyasalız ve Tanrı'nın bizden istedikleri bazen bizleri rahatsız ediyor. Fakat şunu söylemek isterim ki ben kendi arzularımı ya da düşüncelerimi değil Tanrı'nın sözlerini temel alarak vaazlarımı hazırlarım. Onun için ya bir an önce kaçın ya da kemerlerinizi bağlayın.
Antlaşmanın Hakkında Bilgiler:
Bu yapılan antlaşma genel bir tövbe ve ardından bağlılık antlaşması olsa bile halkın bazı konularda çok ciddi günahları olduğundan -daha önce tövbe etmiş olmalarına rağmen- bu konuları açık açık tekrar gündeme getiriyorlar.
Kız Alıp Vermeyeceğiz- Öncelikle kız alıp verme daha çok eski doğu kültürünü yansıtan bir söylem. Biz kız alıp vermeye evlenme diyebiliriz günümüzde... Evlilik az önce bahsettiğimiz gibi bir antlaşmadır. Evlendiğimizde, eşimizle bir antlaşmaya girmiş oluyoruz, onunla hayatımızın sonuna kadar sadık bir sevgi ilişkisi içinde olacağımıza söz veriyoruz. Dualar, sözler, vaatler eşliğinde olur bu seramoni, çünkü antlaşmanın getirdiği artı ve eksiler vardır, bağlayıcı yanları vardır. Evlendiğimizde gelen güzellikleri ve olası sıkıntıların bilincindeyiz, ve böylece giriyoruz bu antlaşmaya. Son olarak bu antlaşmaya girdiğimizde bir işaret alıyoruz öyle değil mi? Yüzüklerimiz, bu yüzükler bize girmiş olduğumuz antlaşmayı ve verdiğimiz sözleri anımsatır.
Tanrısal bir kural olarak sadece Tanrı'ya inanan ve ardı sıra gidenlerle evleneceğiz. Bazen “Ama sevgilim Tanrı'ya inanıyor”, evet cinlerde Tanrı'ya inanıyor fakat onlarla evlenmiyoruz öyle değil mi? Sadece Tanrı'ya inanmaktan fazlasıdır. Dolayısı ile sadece Tanrı'nın varlığını kabul eden bir kişi ile evlenmek doğru değildir. Kutsal Kitap bunun doğru olmadığını defalarca tekrarlar.
Birbiriyle olan ilişkide ki kaosu bile bir kenara bırakırsak, sadece çocuk yetiştirme konusunda bile zorluklar çekeriz. Biri İsa'yı seviyor diğeri değil, biri ilahiler söylüyor diğeri değil, biri dua ediyor diğeri değil, biri Kilise'ye gidiyor diğeri değil, biri Tanrı sözünü hayatının temel taşı yapıyor diğeri değil. Biri ahlaki olarak Kutsal Kitabı temel alıyor diğeri değil... Yani bir çocuk için daha kafa karıştırıcı ne olabilir. Hangisi doğru bir hayat biçimidir çocuk için. Sadece buda değil, evlilik sadece cinsel, fiziksel, maddesel seviyede bir ilişki değildir ki, aynı zamanda Ruhsal seviyede bir ilişkidir. Hristiyan olan kişi eşiyle beraber Kutsal Kitap çalışır, dua eder, ilahi söyler, vaaz dinler, hizmet eder, Kilise'ye gider. Biz aile olarak her akşam Tanrı sözünü çalışmaya, dua etmeye özen gösteriyoruz, çünkü ancak böylece imanda büyüyebiliriz bir aile olarak. Bu prensipleri tam tersinede uygulayabiliriz, inanlı olmayan birisi herhalde “dua eden, oruç tutan, Kutsal Kitap okuyup hayatını adayan, evliliği Kutsal Kitabın öğrettiği gibi yaşayan -bu dünyanın öğretisindeki gibi değil- biriyle mutlu bir evlilik yaşayamaz. Kutsal Kitaptan bir çok örnek verebiliriz bu farklı taraflardan evlilik konusunda öyle değil mi? Süleyman’ın durumunu anımsıyorsunuz, Tanrı tanımaz kadınlar hayatına girdi ve Tanrı'dan uzaklaşıp büyük günahlar işledi, aynı şekilde Şimşon başka bir örnektir. Hayatına giren kadın yüzünden tüm gücü tükendi, (gerçi bu normal bir durumdur :) Mesih’e güvenen halk ona her konuda güvenmelidir kardeşlerim.
Ama şunu ekleyeyim eğer evliysen sakın boşanma, kocana Ya da karına bir ışık olabilmek için hayatını Rab'de yaşa, sendeki erdemi, hikmeti, ağırbaşlılığı, kibarlığı, nazikliği, Tanrı sevgisini görsün. Bugünkü vaazımızla ilgisi olmadığı için her ne kadar üzerinde durmasakta her ne şartta olursa olsun evliliğin ölüme kadar sadık bir şekilde devam etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu konu da Kutsal Kitapta açık olan konulardan biridir.
Şabatta Çalışmayacağız- Tanrı yaratılıştan beri bir günü kendi yüceliği için ayırdı ve biz o günde Hristiyanlar olarak Tanrıya ayırıyoruz. Haftanın 6 günü çalışıp bir gününü Tanrı'yı yücelterek, Tanrı halkıyla paylaşarak ve dinlenerek geçiriyoruz. İsa'dan önce cumartesi olarak kutlanan bu gün, İsa'nın dirilişinden sonra pazar günü kutlanıyor ve biz bu güne (Yuhanna'nın dediği gibi) Rabbin Günü diyoruz. Elbette bu olayın temel amacı Rab'de dinlenmek ve onu yüceltmektir ki zaten İsa Mesih'te gelin ve bende dinlenin demiştir. Musa ile gelmiş yasaya göre halk bu günlerde iş yapmazlar fakat, Rabbe tapınırlardı. Bu prensip bizim içinde çok önemlidir, hem Tanrıya ayırmamız gereken zaman için, hemde paydaşlık için Pazar günlerimizi Kilise'de geçirmemiz ve dünyasal işlerden mümkün olduğunca kendimizi uzak tutmamız önemlidir. Bunu gerektiği gibi yapıyor muyuz peki? Yani haftanın bir gününü dinlenerek ve Tanrı'ya ayırarak geçiriyor muyuz? Yoksa “ya ben çok çalışıyorum, yoruluyorum bunun için vaktim yok” mu diyoruz. Bu gün bize verilmiş bir hediyedir, bizim iyiliğimiz içindir, bunun için 1 günümüzü hem dinlenerek, hemde Tanrı'ya ayırarak geçirmek önemlidir.
Tapınağın Giderleri- Farkına vardınız mı bilmiyorum ama sadece Nehemya kitabını incelerken bile defalarca “Tanrı'nın işi için maddi yardım” konusuna değindik. Bugün bu konunun üzerinde çok durmasamda bir iki noktaya değinmeden geçemeyeceğim. Tapınağın devamı ve ihtiyaçlarının karşılanması için her bir bireyin özveriyle ve sevinçle bağış yaptığını görüyoruz. Biraz kafa karıştırıcı değil mi? İnsan nasıl sevinçle verir değil mi? Aslında bizler sevinçle alırız değil mi? Yani herkes aybaşını bekler, ben hiç görmedim ki heyecan içerisinde kirasını yatırmak için bankaya koşan birini. Birisi çıkartıp 1000TL para versin şimdi, herbirimiz mutlu oluruz herhalde. İşte zaten bizim problemimizde bu, bizler daha çok alan, tutan, saklayan bir düşünce yapısına sahibiz, veren, paylaşan bir yapıya sahip değiliz. İşte bunun için düşüncelerimizde değişmeli ve İsa Mesih'in kendi bedenini halkı için verdiğini temel alarak bizde Kiliselerimize destek vermeliyiz. Unutmayalım kardeşim, herşeyimiz zaten Tanrı'ya ait – vermek almaktan iyidir-. Bizlerde bugün aynı şeyi yapmalıyız. Birisi size çok ciddi bir para verse, ve sizden o parayı ihtiyacı olanlara dağıtmanızı istese, ne büyük bir sevinçle yardım ederiz değil mi? Kesinlikle durum aynı, cebimizde olan paralar Tanrı'ta ait ve Kilisesinin devamı için sevinçle paylaşın diyor.
Hatta bölüme baktığımızda ilk ve en iyi ürünlerini veriyorlar. Bu ne demektir? İlk işimiz Tanrı'nın hizmetinin devam edebilmesi için cömertçe bağışta bulunmak. Tabii ki sorumluluklarınız var, elektrik, su, ev kirası falan ama bunlardan bahsetmiyoruz. Tabii ki bunlar sorumluluklarımız, fakat Tanrı'ya sağlayışı konusunda güvendiğimizi gösteriyoruz. Gerçekten kardeşlerim Kilise'nin Tanrı'nın işinin devamı için destekliyormuyuz bu hizmeti? Kesinlikle illahaki bu Kilise'ye yardımınız olmalı demiyorum. Başka bir topluluğa ya da hizmet eden bir kardeşede destek olabilirsiniz bağışlarınızla, fakat sorum şu “bunu gerçekten yaptık mı bu güne kadar?”. “Düzneli bir şekilde, eli açık bir şekilde, sevinçli bir şekilde herşeyin sahibine zaten sahip olduklarını büyük bir heyecanla geri verdik mi?”
Sonuç:
Biliyorum o kadar çok rahatsız olduğumuz konudan bahsettik ki bugün, fakat düşünürsek bu konuların bizleri rahatsız etmesi “Tanrı sözü olup olmamasından” kaynaklanmıyor öyle değil mi? Gördüğünüz gibi ben ayetleri okudum ve yorumladım. Açıkcası sizinde gördüğünüz gibi teolojik olarak çok zor bir bölüm değildi. Bu bölümün bizleri rahatsız etmesi muhtemelen bu konularda ki eksikliğimizdir, bende dahil olmak üzere her birimiz bu konularda hata yapmışızdır hayatlarımızda fakat her hatanın bir bitiş noktası olmalıdır.
Bugün kardeşlerim bu bahsettiğimiz konudan hangisine tövbe ederek son vereceksin. Neyi J. Edwards gibi “Karar Verdim” diye değiştireceksin hayatında.
Bekar kardeşler belki, bana inanlı birisiyle evleneceklerine söz verebilirler. Kilise'ye çok katılamayan kardeşler bundan sonra çok daha büyük bir çaba harcayacaklarına söz verebilirler. Belki de Türk Kiliselerinin en büyük problemlerinden biri olan bağış konusunda bana bir söz verirsiniz. Ben Antalya Protestan Kilisesi'nin Pastörü olarak size tüm bu konularda örnek olacağıma söz veriyorum.
İnanlı olmayan birisi ile evlendiniz. Belki de Rabbe Pazarlarınızı ayırıp tapınmak ve Tanrı sözünün vaazını dinlemek için Tanrı’nın topluluğuna katılmadınız. Kilise’nizi yürekten ve sevinçle desteklemeniz gerekirken cebinizde kalan bozuklukları fırlattınız bağış kutusuna. Bugün bu konuları irdeledik fakat bu demek değil ki başka günahlar yok. Belki de bu konularda bir suçluluğunuz yok, ben herşeyi bilemem. Fakat günahlı olduğumuz şeylerin olduğunu biliyorum.
Kardeşim bugün “Ben Bir Karar Verdim” deyin ve diri ve gerçek olan Tanrı'nın ardı sıra gitmek için ciddi bir adım atın ve verdiğiniz sözün arkasında durun.
Unutmayın hayatta sahip olacağınız en önemli şey iyi bir eş... Değildir. İyi bir iş de... Değildir. İyi bir hayatta... Değildir. İhtiyacımız olan en önemli şey, bizi günahın tutsaklığından kurtaracak iyi bir Kurtarıcıdır.
Giriş: J. Edwards, Amerika Birleşik Devletleri’nin en önemli Pastör ve Teologlarından biriydi. 18. Yüzyılda yaşayan bu Tanrı adamı hayatını düzgün yaşayabilmek için 19-20 yaşlarında kendine kurallar listesi yaptı. Bu prensipleri her hafta kendine hatırlattı, böylece ona bu hayatta neyin gerçekten önemli olduğunu ve ne için yaşaması gerektiğini gösterecekti bu liste. Bir iki noktaya bakalım bu listeden.
Kararlarım:
*Karar vedim, hayatımda zaman kaybetmeyeceğim ama var olan zamanı en verimli şekilde kullanacağım.
*Karar verdim, hayatımın son saatinde yapmaktan korkacağım şeyi hiçbir zaman yapmayacağım.
*Karar verdim, Tanrı sözünü öylesine derin ve yürekten çalışacağım ki, hayatımın her bölgesinde hikmet ve bilgide büyüyebileyim.
Peki biz kendimize neleri bu şekilde hatırlatıyoruz. Ben bazen, aklıma iyi olduğunu düşündüğüm bir şey geldiğinde hemen heyecanlanıp, “şöyle bir uygulama yapacağım, şu şekilde Kutsal Kitap okuyacağım, böyle durumlarda şu şekilde davranacağım” diyorum. Ancak genellikle bu fikirler uyuyup uyanınca sabah serinliği ile beraber kaybolup gidiyor. Genellikle bu konulara kendimi vermiyorum maalesef. Fakat gerçekten kendimizi tamamıyla birkaç yaşam prensibine versek, hangi konular olurdu acaba, bir düşünün. Eğer hiç zorlanmadan bırakacak olsaydınız, hangi alışkanlıklarınızdan vaz geçerdiniz ya da tam tersi nelere başlardınız. Kendinize 3-4 hayatsal kural koysaydınız, tüm hayatım boyunca şunu asla yapmayacağım yada her gün bunu yapacağım diye; “ne oludu acaba bu noktalar”. Neyi yok ederdiniz hayatınızdan ya da neye başlardınız. Bugün İsrail halkının aynı kararla karşılaştığını göreceğiz.
Okuma: Nehemya 9:37-10:39
Geçtiğimiz Hafta: Nehemya bir görevli olarak geldiği Yeruşalim’de duvarların inşasından sonra halkında bir beden olarak toparlanması için kolları sıvamıştı. Nehemya’dan son iki vaazımızda Yasa’nın Okunması, Günah ve Tövbe’nin üzerine yoğunlaşmıştık. Hatırlarsanız Yasa okunduğunda halk ağlamış ve günahlarından tövbe etmişlerdi. Şehir de bir uyanış başlamıştı, Tanrı sözünün okunması ile günahlarını gören halk, ağlayış, yas ve tövbeyle cevap vermişti. Halkın gözleri bir anda açılmış ve Tanrı'ya yönelmişlerdi. “Günah işledik, artık işlemeyeceğiz. Tövbe ediyoruz ve Tanrımız senin istediğin bir hayat yaşayacağız” dediler. Yazmalarının ve imzalamalarının nedeni ne kadar ciddi bir antlaşma yaptıklarını vurgulamaktır. Bugün içinde bu geçerlidir öyle değil mi? Ne zaman ciddi bir antlaşma yapsak hemen kağıtlar çıkıyor, imzalar atılıyor, tanıklar onaylıyor... Çünkü bir karar vermek ardından da bu kararı uygulamaya dökmek için imzalamak çok ciddi bir konu. Fakat halk bu ciddiyetin farkında ve tüm halkın önderleri ve antlaşmayı imzalayabilecek tüm inanlılar beraberler. Tüm önderler antlaşmayı imzalıyorlar.
Bazen hayatlarımızda yapmış olduğumuz şeye direk olarak bağlı olan ikinci bir şey geliyor, Antlaşmada aynı böyle.
*Eğer Antlaşma varsa ardından Antlaşmaya bağlılık gelmelidir.
*Eğer İman varsa iyi işler ve hayatların düzelmesi gelmelidir.
*Eğer Sevgi varsa her durumda bağış gelmelidir.
*Eğer Kokoreç varsa midye kesin gelmelidir.
Bunun gibi örnekler çoğaltılabilir fakat antlaşmada bağlılık yoksa, o zaman antlaşma yok olur.
Antlaşma nedir?“İki ya da daha çok tarafın ortak bir fikir birleşmesi ile oluşan fikir, söz ve davranış birliğidir”. Antlaşmanın içerisinde ki taraflar, için bağlayıcı koşullar vardır. Kutsal Kitapsal antlaşmalarda bunların bereket ve lanetler olarak ikiye ayrıldığını görüyoruz. Antlaşmaya uyarsan bereketlenirsin, uymazsan lanetlenirsin. Ayrıca bir çok antlaşmayı hatırlatmak için bir işaret, sembol bulunur. Ev kira sözleşmesi ya da evlilik hayatımızda yaptığımız antlaşmalara örnektir. Buna örnekler vereceğiz az sonra.
Aynı bu şekilde halk ciddiyetini göstermek için Tanrı ile bir antlaşma yapıyor ve bu antlaşmanın bereket ve lanet getirebileceğinin bilincindeler ve bunu antlaşmanın mühürlenmesi ile tamamlıyorlar. Bu imzalanan kağıt ve mühür onlara devamlı antlaşmanın ciddiyetini hatırlayacaklar.
Peki bu antlaşma neyi içeriyordu. “Günah işledik, artık işlemeyeceğiz. Tövbe ediyoruz ve Tanrımız senin istediğin bir hayat yaşayacağız” artı “hatta bunun için yazılı bir antlaşma yapacağız”.
Öncelikle net bir şekilde belirteyim ki, ben vaazlarımı hazırlarken Kilisedeki herhangi birini hedef alarak bir şey söylemem, zaten bildiğiniz gibi konusal vaazlarda vermiyorum, yani direk kitaptaki bölümleri takip ederek çalışıyoruz. Bugünkü vaazımızın Nehemya10. Bölümden olmasıda bu yüzdendir, gelecek haftada Nehemya 11e geçeceğiz. Şunu söylemeliyim ki vaazın devamı, hem Hristiyan olanları hemde Hristiyan olmayanları rahatsız edebilecek türden bir vaaz. Neden derseniz çünkü dünyasalız ve Tanrı'nın bizden istedikleri bazen bizleri rahatsız ediyor. Fakat şunu söylemek isterim ki ben kendi arzularımı ya da düşüncelerimi değil Tanrı'nın sözlerini temel alarak vaazlarımı hazırlarım. Onun için ya bir an önce kaçın ya da kemerlerinizi bağlayın.
Antlaşmanın Hakkında Bilgiler:
Bu yapılan antlaşma genel bir tövbe ve ardından bağlılık antlaşması olsa bile halkın bazı konularda çok ciddi günahları olduğundan -daha önce tövbe etmiş olmalarına rağmen- bu konuları açık açık tekrar gündeme getiriyorlar.
- Tüm kurallara uyacağız
- Kız Alıp Vermeyeceğiz
- Şabatta Çalışmayacağız
- Tapınağın Giderleri
Kız Alıp Vermeyeceğiz- Öncelikle kız alıp verme daha çok eski doğu kültürünü yansıtan bir söylem. Biz kız alıp vermeye evlenme diyebiliriz günümüzde... Evlilik az önce bahsettiğimiz gibi bir antlaşmadır. Evlendiğimizde, eşimizle bir antlaşmaya girmiş oluyoruz, onunla hayatımızın sonuna kadar sadık bir sevgi ilişkisi içinde olacağımıza söz veriyoruz. Dualar, sözler, vaatler eşliğinde olur bu seramoni, çünkü antlaşmanın getirdiği artı ve eksiler vardır, bağlayıcı yanları vardır. Evlendiğimizde gelen güzellikleri ve olası sıkıntıların bilincindeyiz, ve böylece giriyoruz bu antlaşmaya. Son olarak bu antlaşmaya girdiğimizde bir işaret alıyoruz öyle değil mi? Yüzüklerimiz, bu yüzükler bize girmiş olduğumuz antlaşmayı ve verdiğimiz sözleri anımsatır.
Tanrısal bir kural olarak sadece Tanrı'ya inanan ve ardı sıra gidenlerle evleneceğiz. Bazen “Ama sevgilim Tanrı'ya inanıyor”, evet cinlerde Tanrı'ya inanıyor fakat onlarla evlenmiyoruz öyle değil mi? Sadece Tanrı'ya inanmaktan fazlasıdır. Dolayısı ile sadece Tanrı'nın varlığını kabul eden bir kişi ile evlenmek doğru değildir. Kutsal Kitap bunun doğru olmadığını defalarca tekrarlar.
Birbiriyle olan ilişkide ki kaosu bile bir kenara bırakırsak, sadece çocuk yetiştirme konusunda bile zorluklar çekeriz. Biri İsa'yı seviyor diğeri değil, biri ilahiler söylüyor diğeri değil, biri dua ediyor diğeri değil, biri Kilise'ye gidiyor diğeri değil, biri Tanrı sözünü hayatının temel taşı yapıyor diğeri değil. Biri ahlaki olarak Kutsal Kitabı temel alıyor diğeri değil... Yani bir çocuk için daha kafa karıştırıcı ne olabilir. Hangisi doğru bir hayat biçimidir çocuk için. Sadece buda değil, evlilik sadece cinsel, fiziksel, maddesel seviyede bir ilişki değildir ki, aynı zamanda Ruhsal seviyede bir ilişkidir. Hristiyan olan kişi eşiyle beraber Kutsal Kitap çalışır, dua eder, ilahi söyler, vaaz dinler, hizmet eder, Kilise'ye gider. Biz aile olarak her akşam Tanrı sözünü çalışmaya, dua etmeye özen gösteriyoruz, çünkü ancak böylece imanda büyüyebiliriz bir aile olarak. Bu prensipleri tam tersinede uygulayabiliriz, inanlı olmayan birisi herhalde “dua eden, oruç tutan, Kutsal Kitap okuyup hayatını adayan, evliliği Kutsal Kitabın öğrettiği gibi yaşayan -bu dünyanın öğretisindeki gibi değil- biriyle mutlu bir evlilik yaşayamaz. Kutsal Kitaptan bir çok örnek verebiliriz bu farklı taraflardan evlilik konusunda öyle değil mi? Süleyman’ın durumunu anımsıyorsunuz, Tanrı tanımaz kadınlar hayatına girdi ve Tanrı'dan uzaklaşıp büyük günahlar işledi, aynı şekilde Şimşon başka bir örnektir. Hayatına giren kadın yüzünden tüm gücü tükendi, (gerçi bu normal bir durumdur :) Mesih’e güvenen halk ona her konuda güvenmelidir kardeşlerim.
Ama şunu ekleyeyim eğer evliysen sakın boşanma, kocana Ya da karına bir ışık olabilmek için hayatını Rab'de yaşa, sendeki erdemi, hikmeti, ağırbaşlılığı, kibarlığı, nazikliği, Tanrı sevgisini görsün. Bugünkü vaazımızla ilgisi olmadığı için her ne kadar üzerinde durmasakta her ne şartta olursa olsun evliliğin ölüme kadar sadık bir şekilde devam etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu konu da Kutsal Kitapta açık olan konulardan biridir.
Şabatta Çalışmayacağız- Tanrı yaratılıştan beri bir günü kendi yüceliği için ayırdı ve biz o günde Hristiyanlar olarak Tanrıya ayırıyoruz. Haftanın 6 günü çalışıp bir gününü Tanrı'yı yücelterek, Tanrı halkıyla paylaşarak ve dinlenerek geçiriyoruz. İsa'dan önce cumartesi olarak kutlanan bu gün, İsa'nın dirilişinden sonra pazar günü kutlanıyor ve biz bu güne (Yuhanna'nın dediği gibi) Rabbin Günü diyoruz. Elbette bu olayın temel amacı Rab'de dinlenmek ve onu yüceltmektir ki zaten İsa Mesih'te gelin ve bende dinlenin demiştir. Musa ile gelmiş yasaya göre halk bu günlerde iş yapmazlar fakat, Rabbe tapınırlardı. Bu prensip bizim içinde çok önemlidir, hem Tanrıya ayırmamız gereken zaman için, hemde paydaşlık için Pazar günlerimizi Kilise'de geçirmemiz ve dünyasal işlerden mümkün olduğunca kendimizi uzak tutmamız önemlidir. Bunu gerektiği gibi yapıyor muyuz peki? Yani haftanın bir gününü dinlenerek ve Tanrı'ya ayırarak geçiriyor muyuz? Yoksa “ya ben çok çalışıyorum, yoruluyorum bunun için vaktim yok” mu diyoruz. Bu gün bize verilmiş bir hediyedir, bizim iyiliğimiz içindir, bunun için 1 günümüzü hem dinlenerek, hemde Tanrı'ya ayırarak geçirmek önemlidir.
Tapınağın Giderleri- Farkına vardınız mı bilmiyorum ama sadece Nehemya kitabını incelerken bile defalarca “Tanrı'nın işi için maddi yardım” konusuna değindik. Bugün bu konunun üzerinde çok durmasamda bir iki noktaya değinmeden geçemeyeceğim. Tapınağın devamı ve ihtiyaçlarının karşılanması için her bir bireyin özveriyle ve sevinçle bağış yaptığını görüyoruz. Biraz kafa karıştırıcı değil mi? İnsan nasıl sevinçle verir değil mi? Aslında bizler sevinçle alırız değil mi? Yani herkes aybaşını bekler, ben hiç görmedim ki heyecan içerisinde kirasını yatırmak için bankaya koşan birini. Birisi çıkartıp 1000TL para versin şimdi, herbirimiz mutlu oluruz herhalde. İşte zaten bizim problemimizde bu, bizler daha çok alan, tutan, saklayan bir düşünce yapısına sahibiz, veren, paylaşan bir yapıya sahip değiliz. İşte bunun için düşüncelerimizde değişmeli ve İsa Mesih'in kendi bedenini halkı için verdiğini temel alarak bizde Kiliselerimize destek vermeliyiz. Unutmayalım kardeşim, herşeyimiz zaten Tanrı'ya ait – vermek almaktan iyidir-. Bizlerde bugün aynı şeyi yapmalıyız. Birisi size çok ciddi bir para verse, ve sizden o parayı ihtiyacı olanlara dağıtmanızı istese, ne büyük bir sevinçle yardım ederiz değil mi? Kesinlikle durum aynı, cebimizde olan paralar Tanrı'ta ait ve Kilisesinin devamı için sevinçle paylaşın diyor.
Hatta bölüme baktığımızda ilk ve en iyi ürünlerini veriyorlar. Bu ne demektir? İlk işimiz Tanrı'nın hizmetinin devam edebilmesi için cömertçe bağışta bulunmak. Tabii ki sorumluluklarınız var, elektrik, su, ev kirası falan ama bunlardan bahsetmiyoruz. Tabii ki bunlar sorumluluklarımız, fakat Tanrı'ya sağlayışı konusunda güvendiğimizi gösteriyoruz. Gerçekten kardeşlerim Kilise'nin Tanrı'nın işinin devamı için destekliyormuyuz bu hizmeti? Kesinlikle illahaki bu Kilise'ye yardımınız olmalı demiyorum. Başka bir topluluğa ya da hizmet eden bir kardeşede destek olabilirsiniz bağışlarınızla, fakat sorum şu “bunu gerçekten yaptık mı bu güne kadar?”. “Düzneli bir şekilde, eli açık bir şekilde, sevinçli bir şekilde herşeyin sahibine zaten sahip olduklarını büyük bir heyecanla geri verdik mi?”
Sonuç:
Biliyorum o kadar çok rahatsız olduğumuz konudan bahsettik ki bugün, fakat düşünürsek bu konuların bizleri rahatsız etmesi “Tanrı sözü olup olmamasından” kaynaklanmıyor öyle değil mi? Gördüğünüz gibi ben ayetleri okudum ve yorumladım. Açıkcası sizinde gördüğünüz gibi teolojik olarak çok zor bir bölüm değildi. Bu bölümün bizleri rahatsız etmesi muhtemelen bu konularda ki eksikliğimizdir, bende dahil olmak üzere her birimiz bu konularda hata yapmışızdır hayatlarımızda fakat her hatanın bir bitiş noktası olmalıdır.
Bugün kardeşlerim bu bahsettiğimiz konudan hangisine tövbe ederek son vereceksin. Neyi J. Edwards gibi “Karar Verdim” diye değiştireceksin hayatında.
Bekar kardeşler belki, bana inanlı birisiyle evleneceklerine söz verebilirler. Kilise'ye çok katılamayan kardeşler bundan sonra çok daha büyük bir çaba harcayacaklarına söz verebilirler. Belki de Türk Kiliselerinin en büyük problemlerinden biri olan bağış konusunda bana bir söz verirsiniz. Ben Antalya Protestan Kilisesi'nin Pastörü olarak size tüm bu konularda örnek olacağıma söz veriyorum.
İnanlı olmayan birisi ile evlendiniz. Belki de Rabbe Pazarlarınızı ayırıp tapınmak ve Tanrı sözünün vaazını dinlemek için Tanrı’nın topluluğuna katılmadınız. Kilise’nizi yürekten ve sevinçle desteklemeniz gerekirken cebinizde kalan bozuklukları fırlattınız bağış kutusuna. Bugün bu konuları irdeledik fakat bu demek değil ki başka günahlar yok. Belki de bu konularda bir suçluluğunuz yok, ben herşeyi bilemem. Fakat günahlı olduğumuz şeylerin olduğunu biliyorum.
Kardeşim bugün “Ben Bir Karar Verdim” deyin ve diri ve gerçek olan Tanrı'nın ardı sıra gitmek için ciddi bir adım atın ve verdiğiniz sözün arkasında durun.
Unutmayın hayatta sahip olacağınız en önemli şey iyi bir eş... Değildir. İyi bir iş de... Değildir. İyi bir hayatta... Değildir. İhtiyacımız olan en önemli şey, bizi günahın tutsaklığından kurtaracak iyi bir Kurtarıcıdır.